Merhum Doğan Katırcıoğlu, 12 Mart’ta Sıkıyönetim muhabiriyken başından geçen bir anısını şöyle anlatmıştı:
12 Mart’ta sabah erkenden Cumhuriyet gazetesine uğrar, bir gazete alır Sirkeci’de arabalı vapura binerdim. Harem’de vapurdan indikten sonra yürüyerek Selimiye’ye giderdim. Akşamları çok zaman gazeteye döner haberimi yazar, geç vakit eve dönerdim. O zaman Cumhuriyet Cağaloğlu’ndaki üç katlı ahşap binadaydı. Yani ‘Pembe Köşk’teydi.
Cumhuriyet gazetesinde çalışırken bir müddet Son Havadis gazetesindeyken aldığım basın kartıyla Sıkıyönetim Mahkemelerini izledim. Cumhuriyet’in o zamanki yazı işleri müdürü Oktay Kurtböke, beni sıkı sıkı tembihliyordu; ‘Doğan sakın kartını gösterme’ diyordu. Sonra Cumhuriyet’te basın kartımı aldım. Selimiye’ye 3. Numaralı nizamiyeden girerdim.
Cumhuriyet’te çok güzel manşetlik haberler yazıyordum.
Haberlerimden dolayı bazı subaylar bana çok kızıyorlardı. Askerlere beni
‘komünist’ diye gammazlamışlar. Bir gün
bir arkadaşla savcı Nevzat Çizmeci’nin yanına gittik. Beraber gittiğimiz
arkadaş Cumhuriyet’te çalıştığımı söyledi. Savcı şaşırdı. Ben de arkadaşın tavrına
şaşırdım. Beni hâlâ Son Havadis’te çalışıyor biliyorlarmış, inanamadı. Aşağıda
kartımı bıraktım, isterseniz aşağıya sorun dedim. Savcı telefon etti,
‘Cumhuriyet muhabirinin kartını gönderin’ dedi. Sonra da postasını gönderdi.
Yazıları benim yazdığımı anladı; şoke oldu. ‘Ya bunları yazan sen miydin?’
dedi.
Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve başyazarı Nadir Nadi bir
ara gazeteden ayrılmıştı. Döndüğünde Oktay Kurtböke beni tanıştırdı.
Tanıştırırken; ‘Efendim donunun teri kurumayanlar’ dedi. Nadir Bey de
‘Hangimizin kurudu ki’ diye söyledi.
(Süleyman BOYOĞLU)