Hürriyet
gazetesinin ‘efsane’ Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök görevinden ayrılırken 'That
was a good life' (Güzel bir hayattı) dedi.
İSTANBUL -
Hürriyet gazetesinin yazı işlerinin bulunduğu 2'inci katında 20 yıldır
gazetenin Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök'ün veda toplantısı yapıldı.
Toplantıda Özkök, Hürriyet'te yayın yönetmenliği yaptığı yılların ne kadar
güzel olduğunu söyledi.
Ertuğrul
Özkök,toplantıda 2 Ocak'tan itibaren Hürriyet Yayın Yönetmenliği'ni bıraktığını
açıkladı. 20 yıldır bu görevi sürdürdüğünü belirten Özkök, bu süre içinde
Hürriyet'in birçok tarihe tanıklık ettiğini, zor dönemlerde sorumlu yayıncılık
çizgisini sürdürdüğünü anlattı. Medyatava'nın haberine göre Özkök, geçen
cumartesi Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan'la yaptığı görüşmeden sonra istifa
kararı aldığını çalışma arkadaşlarına söyleyerek, "O gece ilk defa 7 saat
uyudum. 20 yılda gerçekten çok yoruldum. Üç yıl öncesine kadar 7 gün
çalışıyordum. Buna kimse inanamıyordu. Son 3 yıldır da 6 gün çalışıyorum,
yoruldum" dedi.
Ertuğrul
Özkök, aynı binada çalışacağını, köşe yazarı olarak grupta kaldığını
arkadaşlarına belirtti.
Ertuğrul
Özkök duygusal konuşmasını, "That was a good life" sözleriyle ve
gözyaşlarıyla tamamladı. Konuşma sonrasında yazı işleri de gözyaşlarına
boğuldu. Özkök'ün ardından sözü Yazı İşleri Müdürü Fikret Ercan aldı.
Ercan,
Özkök'ün içindeki muhabirlik duygusunun hiç ölmediğini, Amerika'dan dönüp hemen
gazeteye gelip sayfalara baktığını, bu heyecanı diğer çalışma arkadaşlarına da
aşıladığını, kendisiyle birlikte çalışmaktan büyük gurur duyduğunu söyledi.
Ertuğrul
Özkök’ün yerine ise Enis Berberoğlu’nun geleceği kulislerde dolaşıyor. Özkök’ün
gazetede yazar olarak çalışmaya devam edeceği söyleniyor.
İLGİLİ
HABER
|
Özkök, Yayın
Yönetmeni olarak son kez yazdığı “Çok mahrem bir konu” başlıklı yazısında
şunları söyledi;
“CUMARTESİ
akşamı Yazı İşleri’nden aradılar.
Seferberlik
Dairesi’nde yapılan aramalarla ilgili bilgi verdiler.
'Kozmik oda'
kelimesini ilk defa orada işittim.
Bir genel
yayın yönetmeninin önüne böyle bir kelime gelince sevinir.
Çünkü,
kafanızı patlatmanıza gerek kalmaz, manşeti kurtarmak için elinize mükemmel bir
imkân gelmiştir.
Nitekim
pazar günü şehir baskılarımızın manşetinde 'Kozmik Oda' kelimeleri vardı.
Herkes
'kozmik odadan' çıkacak 'gazetecilik malzemesini' merak ediyor.
Ben de merak
ediyorum.
Ergenekon
davası, hayatımda hiç olmadığı kadar beni şüpheci hale getirdi.
Yirmi yıllık
genel yayın yönetmenliği süresinde, 'gerçekle' 'dolduruşun', 'tufaya
getirilmenin' bu kadar iç içe geçtiği başka hiçbir dönem yaşamadım.
Ama bu olayı
izlerken ben çok başka bir şeyi merak ediyordum.
Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde Genelkurmay’ın 'mahremiyetine' ilk defa giriliyor.
Böyle
olaylarda nasıl davranılması gerektiği konusunda hiçbirimizin tecrübesi yok.
Aramayı
yapan hâkim 70 sayfaya yakın not tutmuş.
Bu
bilgilerin ne kadarı 'suç isnadı' ne kadarı 'devlet sırrıdır' hiçbirimiz
bilmiyor.
Acaba bu
konudaki incelemeyi yapan savcılar ve hâkim, bu bilgilerin ne kadarını
dosyalara koyacak?
Bu soruyu
soruyorum, çünkü Ergenekon davasında, davayla ilgisi bulunmayan bir sürü mahrem
bilgi dosyalara kondu ve 'kamunun malı' haline getirildi.
Şimdi merak
ediyorum.
Kişinin
'mahremiyetini' hiç dikkate almayan yargı, acaba 'askerin' ve 'devletin
mahremiyeti' konusunda ne kadar hassas davranacak?
Askeri
sırlar da işportaya düşecek mi?
Tahminim şu:
Büyük bir
ihtimalle düşmeyecek.
Hâkim ve
savcılar, 'devlet mahremiyetini', 'askeri mahremiyeti' koruma konusunda daha
hassas davranacaklar.
Çünkü
sonunda 'düşmanın eline geçmesi ihtimali olan bilgiler' söz konusu.
Yani bir
ucundan 'vatana ihanete' dokunabilir.
O nedenle bu
soruşturmayı yürüten hâkim ve savcıların dikkatli davranacağını tahmin
ediyorum.
Ama onlar
böyle davrandığı zaman, bizlere de şu soruyu sorma hakkı doğmayacak mı?
Bizlerin,
yani vatandaşların; telefon dinlemeleriyle ve dosyalara konan şeylerle, delik
deşik hale getirilmiş mahremiyetimiz ne olacak?
'Devletin
dağınık yatağı', 'vatandaşın dağınık yatağından' daha 'kutsaldır' deyip içimize
sindirecek miyiz?
Yoksa bundan
istifade ederek, dava dosyalarına girecek bilgiler konusunda demokratik ülkelere
yakışır bir tartışmayı başlatıp, ona uygun davranılmasını mı sağlayacağız?
Bazılarımız
için 'devletin ve askeriyenin mahremiyeti' en kutsal şey olabilir.
Benim için
bu iki kutsaliyet yarışa sokulamaz.
Çünkü bu
yarışın kazananı olamaz.
Modern demokrasinin
temel felsefesi, 19 ve 20’nci yüzyılın çok ötesine geçti.
Bugün modern
demokrasileri yöneten anayasaların temel felsefesi, 'Vatandaşın ve bireyin
haklarını, ceberrut olma ihtimali olan herkese karşı korumak' üzerine
kuruludur.
Azınlıkta
olanı çoğunluğun istibdadına; bireyi, devletin zulmüne; bireysel farklılıkları,
'genel adap' adına tahakküm kurmaya çalışanlara karşı koruyan anayasalar benim
gözümde çağdaş bir toplumun temel dayanağı olabilir.
İşte o
nedenle 'kozmik odalardan' çıkacak mahremiyeti merakla bekliyorum.
Bakalım
'kutsal devlet' kendini ne kadar koruyacak?
Vatandaşını
ne kadar kollayacak...”