27 Haziran 2011 Pazartesi

“Çarşaf” dergisinden Mahmut Karatoprak


Hürriyet'in yazı işleri müdürlerinden, kaybettiğimiz değer Tufan Aksoy, İzmir'de yayınlanan Yenigün gazetesinde 26 Haziran 2011 Pazar günü yayınlanan "Anılar galerisi" başlıklı yazısında Hürriyet bünyesinde yayınlanan “Çarşaf” dergisinin çıkış günlerinden Mahmut Karatoprak'ı anlattı.

“Eskiler alıyorum… Eskilerden tablolar yapıyorum” diyen 40 yıllık arkadaşım Mahmut Karatoprak’ın Alaçatı’daki sergisini gezerken anılar canlandı… İzleyenleri hayran bırakan, eski eşyalardan yapılan tabloların arasında hep eskilerden konuştuk
Karatoprak’ın Mahmutvari titizlik gösteren tabloları Art Shop-Çatı Sanat Galerisi’yle işbirliği yapan Müyesser & Mehmet Veryeri Sanat Galerisi’nde 14 Temmuz’a kadar görülebilir…

Alaçatı’da bir sergiye gittim, dünyam değişti… Ağaç kokusu vardı, boya kokusu vardı, şarap kokusu vardı… Tabloları görenler “Ah”lar, “Vah”lar içinde gözlerine inanamıyorlardı. Bir tur daha… Bir tur daha atıyorlardı o füsunkâr resimlerin önünden… Alaçatı tutkunları da Alaçatı’da böyle bir sergi açıldığından pek memnundu… Alaçatı’da tantana başladığı saatlerde, sergi de havasını bulmuştu…
O resim sergisini açan da Mahmat Karatoprak’tı… Kim mi? Benim 38 yıllık arkadaşım Mahmut… Taaaa yıllar önce “Çarşaf” dergisinin çıkış günlerinden dostum Mahmut. Ne günler geçirmiştik. 38 yıl önce Hürriyet Gazetesi bünyesinde çıkan bir mizah dergisinin elemanlarının çektiği doğum sancısını tahmin edemezsiniz. Başımızda efsanevi Genel Müdür gazetecilerin gazetecisi Çetin Emeç vardı… Çetin Bey’in titizliğinde, bitmez tükenmez enerjisiyle hazırlanıyorduk “Çarşaf”ın çıkması için. Bu arada aramıza katılan Kayserili bir arkadaşımız da vardı. Gülen, gülerken güldüren, sempatik cool görünümlü ama samimi biriydi. İşte Alaçatı’daki o muhteşem sergiyi açan Mahmut Karatoprak’tı o arkadaşımız

Hepimizin ağabeyi, hepimizin taptığı, hepimizin hayranlık duyduğu Semih Balcıoğlu’nun talebesiydi Mahmut. Hatta, o günlerde Tatbiki Güzel Sanatlar’da okuyan Mahmut okul yüzünden dergi çalışmasına ancak öğleden sonra, daha doğrusu akşam saatlerinde gelebiliyordu. Bu arada biz de ha babam de babam o hiç bir şeyi beğenmeyen, kılı kırk yaran Çetin Emeç’e sayfaları beğendirmek için savaşıyorduk. Semih Balcıoğlu ağabeymiz ise Mahmut Karatoprak’ın çizgilerini ve espri anlayışını çok beğendiğinden ona “Bu sene okulunu dondur, adam gibi sabahtan akşama kadar buraya gel karikatürlerini salim kafayla yarat” diyerek o meşher kahkahalarından birini patlatmış. Eeeeee Semih abinin sözüne karşı gelinir mi? Mahmut da öyle yapmış

Sonunda Ben, Mahmut, Şinasi, Bülent, Kalender, Kandemir, Sinan ve de ofisboy Kadir’le birlikte “Çarşaf”ı aslanlar gibi çıkardık. Daha sonra ben Hürriyet yazı işlerine geçtim. Yıllar geçti Semih Bey vefat etti. Bülent Düzgit yıllarca Hürriyet’te çizdi o da öldü. Çetin Emeç’i bir suikast sonucu kaybettik… Mahmut da okulu bitirdi ve kontağımız koptu

Şimdi bir de Mahmut’un biyografisine bakalım en sonunda şöyle bir ifade var “Karatoprak bekar ve iki delikanlı babasıdır”… Meğer, Mahmut Karatoprak okulu bitirir bitirmez sınıf arkadaşı Selmin’le evlenmiş ve de Almanya’nın yolunu tutmuş. İkisi de sanatçı işte çizerek, boyayarak geçimlerini adam gibi sağlamışlar. Ne de olsa Mahmut Tatbiki’yi Mustafa Aslıer Atölyesi’nde bitirmiş. Yetenek dağlar gibi. Zaten onun karikatürden gelen öyle ince ince bir çizgi tarzı vardı ki görenler hayran kalıyordu. İsviçreli, Almanyalı böyle göz nuru el emeği görmüş mü? Karatoprak Münih’te Bastei Verlag, Hamburg’da Ketler Erlag’da illüstrasyon, çizgi-roman ve resimler yapmış. Daha sonra Axel Springer Verlag ve Genschpenster dergilerinde kapaklar yapmış. Yapmış da yapmış…

Almanya’dayken şu biyografisinde adı geçen iki delikanlısı doğmuş. Şimdi, 27 yaşındaki Kerem Alman Lisesi’ni bitirip Viyana’da mimar olmuş hem de yüksek… Mahmut’un ilk göz ağrısı böylece başarı yolunda adımlar atmaya başlamış. 23 yaşındaki Emre ise Bilgi Üniversitesi’nde Sosyoloji okuyormuş… Emre’nin yeri de bambaşka, onun gazetecilik merakını anlatırken Mahmut’un pek memnun olduğunu gördüm… Emre’de yazı kabiliyeti olması Radikal Gazetesi’nde veya eklerinde onun yazısının çıkması büyük mutluluk verdiği besbelliydi.

Masal böyle güzel güzel giderken Almanya’dan İstanbul’a döner dönmez Mahmut’la Selmin boşanmışlar… Evet, boşanmışlar… Mahmut da ne yapsın yine çizgisiyle sanatıyla geçinmeye başlamış. Milliyet’in başında Derya Sazak varken onun teşvikiyle Zülfü Livaneli’nin “Engereğin gözündeki kamaşma” adlı kitabını desenlerini çizmeye başlamış. Zülfü Bey’in o olağanüstü kitabına bir de çizgileriyle değer katmış Mahmut. O çalışmaları gören Yaşar Kemal ağabeyimiz de o gür sesiyle Derya Sazak’ın başına dikilip “Benim tefrika edilecek kitabımın desenlerini de bu arkadaş çizsin” demiş… Yaşar abi bu karşı gelmek ne mümkün!

Mahmut Karatoprak bir de Yaşar Bey’in “Ada”sına desenler çizmiş. Ama büyük keyif almış, Yaşar Kemal’in o duygusal ve detaylı anlatımını resimlemek için Milliyet Gazetesi’nin arşivini altüst etmiş… Milliyet bu iki dizi yazı ve onların resimleriyle tiraj bile almış. Mahmut bu hiçbir işini özenmeden yapmaz, hele böyle iki büyük ustanın işi için ne detaylarla boğuşmuş…

Ben Mahmut’un sergisini hem gezdim, hem yıllar sonra karşılaştığım arkadaşımla sohbet ettim. Eskileri andık… Cağaloğlu’ndan çıkıp bir grup Sirkeci’den Eminönü, Karaköy oradan tünelle Beyoğlu; taaa Taksim’e kadar yürüyerek gidişlerimizi andık. Ne gülerdik, ne gülerdik yollarda. Düşünün, Cağaloğlu-Taksim yolu bize beş dakikada gitmişiz gibi gelirdi. O yolda Kalender olurdu, Sinan Gürdağcık, Bülent Düzgit, Bülent Arabacıoğlu olurdu

Dönelim yine Mahmut’un Alaçatı sergisine… Hâlâ o resimlerdeki ahşabı hissediyorum sanki… Tablolardaki o yumuşaklığı, o ciddiyeti, o titiz emeği hissediyorum. Belki benim de eskiye hayranlığımdandır diyordum ki içimden; Mahmut anlattı “Resimlerdeki ahşabı eski eşyalardan alıyormuş. Artı işe yaramayan masalar, sehpalar, dolaplar Mahmut’un resimleri için malzeme oluyormuş. Mesela eski mi eski, kırık dökük bir masayı alıp onu parçalayıp, kendine göre köşelerini yuvarlayıp, birleştirip bir düzey sağlıyormuş, üzerine de oya gibi o meşhur kadınlarını yerleştiriyormuş… Hatta çerçevelerini bile kendi yapıyormuş.

Bunları Mahmut Karatoprak Kayseri’de yapıyormuş. Kayseri de nereden çıktı demeyin… Bizim Mahmut zaten Kayserili annesi ve kızkardeşi orada yaşıyormuş. Selmin Hanım’dan boşanınca annesi sık sık “Oğlum gel buraya yerleş” diyerek sıkmadan ama içinden gelerek Mahmut’u yanına istermiş. O günlerde Kayseri Erciyas Üniversitesi rektörü Cengiz Ulaş Mahmut’a telefon açıp “Bizim Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olur musun?” demiş. Demiş ve Mahmut Kayseri’ye yerleşmiş. Üniversite ona koca bir atölye vermiş, özgürce çalışıyormuş. Hem özgürce, hem mutluca!

O ahşap üzerine yapılan tabloların inceliği arasında birkaç damla da su zerresi görürsünüz… Tam Mahmutvari bir titizlikle yapılmış su damlaları… Sergide hanımın biri geldi Mahmut Karatoprak’a “O su damlaları beni o kadar etkiledi ki elimi uzatım tutasım geldi” demez mi… İşte böyle bir anılar galerisinden geçtim onun sergisinde… Sergide ahşap kokusu vardı, boya kokusu vardı, şarap kokusu vardı…

Hiç yorum yok: