29 Ocak 1999 Cuma

Çetin Emeç suikastının hedefi özgür basını yıldırmaktı

Ercüment İŞLEYEN -Milliyet
İSTANBUL, güneşli ve soğuk bir mart sabahına uyanmıştı. Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci - yazar Çetin Emeç, Suadiye Suyanı Sokağı'ndaki evinden çıkıp, kapıda bekleyen makam otomobiline doğru yürüdü. Her zamanki gibi otomobilinin arka koltuğuna oturdu, gazeteleri eline aldı, şoförü Sinan Ercan kapıyı kapatıp direksiyona geçti.
Az ileride park etmiş Doğan otomobilden, yüzleri siyah kar maskesiyle kapatılmış iki kişinin inip, ellerindeki silahlarla koştuğunu kimse farketmedi. Katiller, eylemi profesyonel bir soğukkanlılık içinde yapıyordu. Makam otomobilinin iki yanına doğru yönelip, silahlarını peşpeşe ateşlediler. Şoförü, korku içinde kapıyı açıp sahil yoluna doğru koşmaya başladı. Katiller peşini bırakmadı. Ölüm kovalamacası birkaç saniye sürdü, Ercan, sokağın başında vurularak öldürüldü.
       Katiller otomobillerine binip hızla sahil yoluna çıktı. Ancak birkaç kilometre sonra lastikleri patladı, araç bir süre jantın üzerinde gitti. Sonra otomobili Bostancı Karakolu'nun yakınına bıraktılar. Herkes şaşkınlık içindeydi. Öyle ki, polisler çevreyi cinayetten yaklaşık yarım saat sonra kuşatıp aramalara başlayabilmişti. Katillerden geriye otomobildeki parmak izleri, Çin malı mavi renkli bir spor ayakkabısı teki ve güneş gözlüğü kalmıştı.
       Olaydan üç saat sonra gazeteleri arayan biri, "Emeç'i cezalandırdık. İslam düşmanlarına ders olsun. Türk İslam Komandoları" diyerek, cinayeti üstlendi.
       Takvimler 7 Mart 1990'ı gösteriyordu. Demokrasi ve özgürlük inancı ile mutlu Türkiye idealini yüreğinde taşıyan, gazetecilik aşkını herşeyin önünde tutan Emeç, demokrasiye sıkılan kurşunların hedefi olmuştu. Ertesi gün Türk basını teröre karşı ortak bir tavır koyarak, siyah logolarla çıktı.

Soruşturma başlıyor
       Katiller kullandıkları otomobili bir gece önce Levent 5. Gazeteciler Sitesi'nde Güneş gazetesinin Hukuk Danışmanı avukat Erdoğan Tuncer'den silah zoruyla gasp etmişlerdi. Ancak yüzlerinde kar maskesi olduğu için, Tuncer, polise eşkalleri hakkında bilgi veremiyordu.
       Cinayetten sonra İstanbul'a gelen İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, "Elimizde çok değerli ipuçları var. Eşkal var. Parmak izi var. Olay Muammer Aksoy olayındaki gibi karanlık değil" diyerek, yüreklere su serpmeye çalıştı.
       Oysa gerçek, İçişleri Bakanı'nın anlattığı gibi değildi. Cinayetle ilgili en önemli ipucu olan parmak izleri, polisin tanımıyla "harap" haldeydi. Çünkü teröristler kullandıkları otomobildeki parmak izlerini silmişti. Polis çemberi geciktiği için, geriye kalan izler de çok kişi tarafından ellenmiş, birbirine karışmış, deforme olmuştu.
       Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı, Emeç'in toprağa verildiği 9 Mart günü üç emniyet yetkilisini sadece bu cinayetle görevlendirdi. Bakan Aksu da bu ekipler için özel genelge çıkarıp, çalışmalarını sonuçlandırmadan tayin olmamaları için garanti verdi.

Küllük olan kanıt
       Özel ekibin elinde güneş gözlüğü ve her yerde satılan Çin malı spor ayakkabının tekinden başka delil yoktu. Emniyet Müdürü Ardalı, delillerin Kriminal Şube biyoloji laboratuvarına teslim edildiğini ve titizlikle incelendiğini açıkladı. Ancak gerçekte, spor ayakkabı, olayı soruşturan ekiplerden birinin masasında küllük olarak kullanılıyordu. Özel ekipteki polisler birbirlerine "Ayakkabının teki olduğuna göre katil tek ayaklı" diye espri yapıyordu. Özel timde görevli bir polisin görgü tanığı kadının ifadesini alırken sarkıntılık etmesi ve ardından görevinden alınması da, soruşturmanın ciddiyeti hakkında ipuçları içeriyordu!
       İstanbul polisi cinayetle ilgili olarak yaklaşık 100 kişiyi sorgulamış ama en küçük ipucuna ulaşamamıştı. Mayıs ayının son günlerinde, İçişleri Bakanlığı, cinayetle ilgili bilgi vereceklere bir milyar lira ödül verileceğini açıkladı. Ortalık biraz hareketlendi, ancak yaz ayları da sonuçsuz operasyonlarla geçti. Cinayetten üç ay sonra Emniyet Müdürü Ardalı, özel ekipte yer alan polisleri başka görevlere tayin ederek dağıttı. Özel ekibin üç ayda oluşturduğu "Emeç cinayeti dosyası" 20 sayfayı bile bulmuyordu. Dosya da rafa kaldırılmıştı.
       Mehmet Ağar 18 Ekim 1990'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne atandı. Ağar, Emeç dosyasını raftan indirdi. Ancak dosyada görgü tanıklarının adresleri bile yoktu. Polis, adresleri tek tek belirledi. Cinayetten önce Suyanı Sokağı'nda oturup, cinayet sonrasında taşınanların yeni evleri saptandı, ancak yine sonuç alınamadı.

Savcılık umudu kesti
       11 Ekim 1991'de Gayrettepe'de Emniyet Müdürlüğü'nün 200 metre ilerisinde bekleyen Toyota marka otomobili gören sahibi, "Çalınan aracım Emniyet Müdürlüğü'nün yanındaki sokakta. İçinde de birkaç kişi var" ihbarında bulundu. Polis geldiğinde aracın içindekiler kaçmıştı. Otomobilin arka koltuğunda ise Turan Dursun cinayetinde kullanılan tabanca duruyordu. Otomobilden kaçanlardan birinin Çetin Emeç'i vuran tetikçilerden olduğu, ancak iki yıl sonra öğrenilebildi.
       DGM Başsavcısı Biral Kızıltan, failin meçhul kalması nedeniyle, Emeç dosyasını 1991'de Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na devretti. Savcılığın umudu kalmamıştı.
       Emeç dosyası 1993'e bomboş ulaştı. Hatta dönemin Valisi Hayri Kozakçıoğlu bir televizyon programında cinayetin terör örgütleriyle ilişkisi olmadığını şu sözlerle savunarak, soruşturmanın hangi noktada olduğunu göz önüne seriyordu:
       "Yeni soruşturma safhasında epeydir terör cinayeti üzerinde durmuyoruz. Ortada Emeç cinayetinden sonra alınan çantası vardır. Çantanın alınması, bakılması gibi durumlar vardır. Diğer terör eylemlerinin tarzına baktığımızda, Emeç cinayeti terör eylemine uymuyor. Diğer olaylarda teröristler bu cinayette olduğu gibi kar maskesi falan takmıyorlar. Terörist, gözü açık eylem yapar gider."
       Kozakçıoğlu yanılıyordu. Cinayet terörist bir grup tarafından işlenmişti. Emeç'in çantası da kaybolmamış, makam otomobilinin arka koltuğunda bulunmuş, sonra da eşine teslim edilmişti.

Hırsız ararken katil buldu
       Kadıköy'de pusu kuran polisler, bir hırsızı yakaladı ve gözaltına aldı. Hırsızın üzerindeki çağrı cihazına gelen mesaj, Emeç cinayetinin çözülmesini sağladı. Mesajda bir telefon numarası veriliyor ve "hemen ara" deniyordu. Numarayı araştıran polis, hırsız ararken katil buldu. Maltepe'deki örgüt evini ortaya çıkardı. Peşpeşe operasyonlarla İslami Hareket Örgütü üyelerinin çoğu ele geçti. Bugün sanıklardan Muzaffer Dalmaz'ın Bosna'da, Nezih Beyret'in ise İran'da olduğu sanılıyor. Saldırıyı planlayan örgütün "Ameliyat Tim Sorumlusu" Abdullah Bilen ise Güngören'de bir banka soygunu sonrasında polisle girdiği silahlı çatışmada öldürüldü. Tutuklu sanıklar İrfan Çağırıcı, Tamer Aslan ve Mehmet Ali Şeker ise İstanbul DGM'de "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs" ve bu amaçla adam öldürmekten idam cezası istemiyle yargılanıyor.

Cinayeti anlattılar
       Sanıkların polisteki ifadelerine göre Emeç cinayeti şöyle işlendi:
       "İslami Hareket Örgütü'nün şura toplantısında, Emeç'in İslami cemaatlere ve Müslümanlara karşı saldırgan tutum takındığı öne sürülerek, öldürülmesi kararı çıkarıldı.
         Örgütün bombacısı Mehmet Ali Şeker, Emeç'i günlerce izleyerek istihbarat yaptı. Tamer Aslan, suikasttan bir gün önce gece yarısı, Etiler'de İrfan Çağırıcı ve Muzaffer Dalmaz'la, cinayette kullanacakları otomobili gasp etti.
       Aslan, Çağırıcı ve Dalmaz, ertesi sabah erken saatlerde Gudbettin Gök'ün kullandığı otomobille Emeç'in evinin önüne gitti. Evinden işine gitmek üzere çıkan Emeç, Çağırıcı ve Dalmaz'ın kurşunlarıyla yaşamını yitirdi. Aslan, suikast sırasında kaçmaya çalışan Emeç'in şoförü Ercan'ı da öldürdü.
       Çağırıcı'nın ise talimatları, Hüsnü Yazgan'la İran Konsolosluğu'nda 1988 - 91 yılları arasında askeri ateşe olarak görev yapan bir diplomattan aldığı öne sürüldü.

38 yıllık gazeteci
       ÇETİN Emeç, 1935'te İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1952 yılında babası Selim Ragıp Emeç'in Son Posta gazetesinde başladı. 1972 yılına kadar Hayat ve Ses dergilerinde çalıştı. 1972 yılında Hürriyet grubuna geçti. Hürgün Yayınları Genel YÖnetmenliği'ni yaptığı sırada, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenen Emeç, 1983 yılında Genel Yönetmen olarak Milliyet'e geçti. 1986 yılında Genel Koordinatör olarak Hürriyet Gazetesi'ne döndü. Öldürüldüğü tarihte 38 yıllık gazeteci olan Emeç, Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi ve yazarıydı.

Hiç yorum yok: